Sayfalar

_____________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________

Çarşamba, Ocak 29, 2014

Simone de Beauvoir | Pyrrhus İle Cinéas

Pieter Bruegel the Elder | The Triumph of Death | 1562
Tarihçi Plutarkhos[1] anlatır: Bir gün, Pyrrhus[2] yeryüzünü almak için düşler kuruyordu. 

"Önce Yunanistan'a baş eğdireceğiz diyordu. - Ya sonra? diye Cinéas sordu. - Sonra, Afrika'ya el atacağız. - Afrika'dan sonra? - Asya'ya geçeceğiz, Anadolu'yu, Arabistan'ı alacağız. - Sonra? - Hindistan'a kadar gideceğiz. - Peki, ondan sonra? - Ah! dedi Pyrrhus, ondan sonra dinleneceğim! - Niçin? diye sordu Cinéas, niçin şimdiden dinlenmiyorsunuz?"

Anlaşılan, bilge bir kişiymiş Cinéas. Öyle ya, önünde sonunda evine dönecekse, ne diye bunca uzağa gitsin? Duracaksa er geç, ne diye başlasın? Hele, durmayı önceden düşünmemişse, ne diye yollara düşsün? Boşu boşuna yorulsun? 

Hani, öğrenciler vardır, Nuh der de Peygamber demez. "A demiyeceğim işte! diye ayak direr. - Ama niçin? diye sorarsınız. - Çünkü, arkasından, B demek gerekecek!" diye karşılık verir. Yumurcak da bilir ki, bir kez başladı mı sonu gelmez bu işin: B'den sonra bütün abeceyi sayacaktır. Heceleri, sözcükleri, kitapları, sınavları, görevleri bir bir söyleyecektir. Her dakika yeni bir ödevle karşılaşacak, her ödev onu bir başka ödeve doğru götürecektir. Böylece, bir türlü dinlenemeyecektir. Hiç bitmeyecekse, sonsuzca sürüp gidecekse bu, ne diye başlasın? Elbette başlamaz! Başlamak neye yarar ki? 

Öyle ama, Babil Kulesi'nin mimarı bile göğün bir kubbesi olduğuna inanıyordu. Günün birinde ona dokunacağını düşünüyordu. Pyrrhus, fetihlerinin sınırlarını yeryüzünden, yıldızlardan ötelere vardırabilseydi, en uzak bulutsulara [nebuleuse'lere] kadar götürebilseydi, -önünden durmaksızın kaçacak bir sonsuzlukta yürüseydi yani-, çılgınca bir işe atılmış olurdu; bütün çabası boşa giderdi, asla amacına ulaşamazdı. Bu yönden düşünürseniz, insanoğlunun bütün hayalleri saçma görünür size. Çünkü, sınırlıdır hayaller, sınırlar içinde vardır. Gelgelelim, sürekli aşmak da elinizdedir bu sınırları. Yeter ki acınarak sorun: "Niçin oraya kadar olsun? Neden daha uzağa gitmeyelim? Buncacığı neye yarar?" 

Beniamın Constant'ın bir kişisi, "Çabaya değer bir amaç bulamıyorum," der. İçinde düşüncenin sesi uyanmaya başlayan her delikanlı genellikle böyle düşünür. Çocuğa gelince, Pyrrhus'e benzer o: Soru sormadan koşar, oynar. Yaptığı oyuncakları mutlak sanır, varlığın bir çeşit sebebini görür onlarda. Ama gün gelir, çizilen sınırları aşacak gücü bulur kendinde. Kendini aşmak ister. Son diye, sınır diye bir şey yoktur artık onun için. Boş uğraşılar vardır. İter onları. "Zarlar hileli" diye bağırır. Horgörür ağabeylerini, büyüklerine kafa tutar: Nasıl inanılabilir onların girişimlerine? Tuzaktır bunlar, düzendir. Kimisi bu gülünç oyunlara son vermek için ölüme atılır. Doğrusu ya, buna bir son vermenin tek yolu da budur ancak. Çünkü yaşadıkça, Cinéas tedirgin edecektir beni: "Ya sonra?" diyecektir; "Değer mi?" diyecektir; "Neye yarar?" diyecektir. Her şeye karşın, gene de çarpar yüreğim, ellerim uzanır, yeniden hayaller kurarım. İleriye doğru çeker beni bu hayaller. Bilge kişiler bu direnişte insanoğlunun önlenemez çılgınlığının belirtisini görmek istediler: Gelgelelim, bu denli köklü bir sapmaya sapkınlık diyebilir miyiz? İnsan hakikatini, burada değilse nerede bulabiliriz? Demek ki düşünüp taşınmak, ince eleyip sık dokumak bile atılımdaki kendiliğindenliği önleyemiyor. 

Ayrıca, düşünüp taşınmakta da bir kendiliğindenlik vardır. İnsanoğlu eker, yapar, fetheder, ister, sever: Gerçi, her zaman bir "Ya sonra?" kuşkusu çıkar karşısına. Öyleyken, durmadan, taze bir ateşle yeni girişimlere atılır. Tıpkı Don Juan'ın bir başka kadını ayartmak üzere bir öncekini bırakması gibi. 

Demek ki Pyrrhus ile Cinéas arasındaki konuşmanın sonu gelmiyor. Her gün yeniden başlıyor. Öyle ama, gene de bir karar vermesi gerekiyor Pyrrhus'un. Ya yerinde kalacaktır ya da gidecektir. Kalırsa ne yapacak? Giderse nereye kadar gidecek? 

"Bahçemizi ekelim," diyordu Candide.[3] Bu öğüdün de pek yardımı olmaz sanıyorum, bu öğüt de kurtarmaz bizi. Öyle ya, hangisidir benim bahçem? İnsanlar vardır, bütün yeryüzünü ekmeyi tasarlarlar. İnsanlar vardır, bir çiçek saksısını bile çok görürler kendilerine. Kimileri tasasızdır. "Benden sonra tufan!" derler. Kimileri ise, Charlemagne gibi, ölürken Normand'ların kayıklarını görerek gözyaşı dökerler. Falanca kadın pabuçları su çektiği için küplere biner. Ona desem ki: "Varsın çeksin, ne önemi var? Çin'in kuytu köşelerinde açlıktan ölen milyonlarca insanı düşünün bir kez!" Öfkeyle karşılık verir bana: "Çin'dekilerden bana ne?" der, "Ben, yırtık pabucumu düşünürüm ancak!" Ama bakarsınız, filanca kadın da öncekinin tersine, Çin'deki kıtlığın üzgüsüyle ağlar. Desem ki ona: "Size ne bundan? Siz aç değilsiniz ya?" Hınçla süzer beni: "Burada benim mutluluğumun sözü mü olur!" diye karşı çıkar bana. Bunlardan hangisinin doğru söylediğini nereden bilmeli? Hangisi daha iyi, nasıl çıkarmalı? İsa'nın yoldaşları soruyorlar. "Kimdir bana yakın olan?"

İnsan için ölçü hangisi acaba? Hangi amaçları gütmesi gerek? Hangisini güdebilir? Hangi umutlara sarılabilir? 

Simone de Beauvoir | Denemeler "Pyrrhus İle Cinéas" | Payel Yayınevi | 139 s.
_______________________

1. Grek tarihçi ve yazarı. 50'de Khaironeia'da doğdu, 125'te orada öldü. En ünlü eseri: Koşut Yaşamlar. [Çev.]

2. İskender'in akrabasından. Epirus Kralı. İ.Ö. 318 de doğdu, 272'de öldü. Büyük tutkuları vardı. Makedonyalı Filip'in yerini almak, dünyaya egemen olmak istiyordu. Bilge danışmanı Cinéas'ın uyarılarını dinlemeyerek önce İtalya'ya saldırdı. Heraklea ve Ausculum savaşlarında Romalıları bozguna uğrattı. Fakat sonra Beneventum'da yenilerek ülkesine döndü. Argos'un alınışı sırasında, bir yaşlı kadının çatıdan başına attığı kiremitten öldü. [Çev.]

3. Candide: Fransız düşünürü Voltaire'in aynı adı taşıyan ve 1759'da yayımlanan eserinin başkişisi. Bir sürü acı serüvenden sonra çiftliğine döner, mutluluğu toprağını ekip biçmekte bulur. / Türkçesi: Kandid Yahut İyimserliğe Dair, çeviren: A. Fehmi Baldaş, 1938, Kanaat Kütüphanesi. [Çev.]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder