Sayfalar

_____________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________

Çarşamba, Mart 30, 2016

Ernst Bloch | Uyumak

Ilya Repin | Sleeping Cossack | 1914
Kendimizde henüz boşuz. O halde, dış uyarıcılar yoksa, kolaylıkla uykuya dalarız. Yumuşak yastıklar, karanlık ve sükûnet bizi uykuya daldırır, beden kendini karartır. Gece uykusuz uzanılması uyanık olmak demeye gelmez, aksine aynı yerde külçe gibi ağır, iç kemirici bir sürünüp durmadır bu. O vakit anlar insan, her şey bir yana, sırf kendiyle baş başa kalmanın ne denli huzursuz edici olduğunu.

Ernst Bloch | İzler | Çeviri: Suzan Geridönmez | İletişim Yayınları | 272 s.

Salı, Mart 29, 2016

Theodor W. Adorno | Suda Balık

Francisco Goya | Little goblins | 1799
Tekelci sanayinin her şeyi kuşatan dağıtım aygıtınca yerinden edilen dolaşım alanı, bu iflastan sonra, tuhaf bir ikinci yaşama kavuştu. Aracı mesleklerin ekonomik temelleri yok olurken, milyonlarca insanın özel yaşamı da acentelerin ve aracıların yaşamına dönüşüyor; tüm özel alan, ortada bağlanacak hiçbir iş olmadığı halde, her bakımdan ticari faaliyeti andıran bir sürecin içine çekiliyor. İşsizinden memuruna, yatırımlarını temsil ettiği kişilerin her an gazabına hedef olabilecek kamu görevlisine kadar, bütün bu tedirgin insanlar, her yerde hazır ve nazır olduğunu sandıkları yürütme gücüne ancak duygudaşlıkla, gayretkeşlikle, işe yarayarak ve bezirgânca davranarak yaranabileceklerine inanıyorlar. Bir "bağlantı" olarak görülmeyen hiçbir ilişki kalmayacak yakında, ilkin "muteber" olup olmadığına bakılmayan hiçbir arzu kalmayacak. Bir dolayım ve dolaşım kategorisi olan bağlantılar kavramı, gerçekte dolaşımın asıl zemini olan pazardan çok, kapalı ve tekelci hiyerarşiler içinde bulmuştur gelişme ortamını. Ama şimdi bütün toplum hiyerarşikleştiği için, geçmişte özgürlüğün hiç değilse görüntüsünün varolduğu her yerde bu kirli bağlantıların ürediği görülüyor. Sistemin akıldışılığı, bireyin ekonomik yazgısı kadar asalak psikolojisinde de ifadesini buluyor. Eskiden, mesleki ve özel yaşam arasındaki o çok suçlanan burjuva işbölümüne benzer bir şeylerin hâlâ varolabildiği bir dönemde -bir işbölümü ki kayboluşuna sevinelim mi üzülelim mi bilemiyoruz şimdi- özel alanda pratik amaçlar güden adama yontulmamış bir sonradan görme olarak bakılırdı. Bugünse, belirgin bir art niyet sahibi olmadan özel faaliyetlere dalmanın bir terbiyesizlik, "ecnebilik", hatta küstahlık olduğu düşünülüyor. Suçlanan bir tutum haline geldi bir şeyin peşinde olmamak: Bu yağmada başkalarına yardım edilmesine de ancak karşılığında bir şeyin istenmesi koşuluyla izin veriliyor. Sayısız insan, mesleklerin tasfiyesinden bir meslek yaratıyor kendine. İyi insanlar bunlar, herkesle kaynaşan, herkesin sevdiği makul insanlar, bütün rezillikleri insanca bir hoşgörüyle bağışlayan ve standartlaşmamış her türlü dürtüyü de derhal duygusal olarak damgalayan sağduyulu insanlar. İktidarın bütün koridorlarını, bütün girdisini çıktısını bilirler, en gizli niyetlerini sezerler ve gönüllü propagandistliğini üstlenirler, geçimlerini de bundan çıkarırlar. Bütün siyasal kamplarda rastlanır onlara, hatta sistemin yadsınmasının fazlaca veri alındığı ve bu yüzden de kendine özgü bir konformizmin, gevşek ama incelikli bir konformizmin serpildiği muhalif kampta bile. Belli bir iyi kalplilikle sempati toplarlar, başkalarının işlerine gösterdikleri o sevecen ilgiyle - spekülasyon haline gelmiş diğerkâmlık! Zekidirler, şakacıdırlar, duyarlı tepkileri vardır: Eski bezirgânın zihniyetini, bir gün öncesinin psikolojik keşifleriyle süslemişlerdir. Her konuda yeteneklidirler, aşkta bile, ama inanmadan. Aldatırlar, ama içgüdüsel bir tepkiyle değil, ilke gereği aldatırlar: Kendilerini de başkalarına kaptırmak istemedikleri bir kâr olarak değerlendirdikleri için aldatırlar. Bir çekme-itme ilişkisi vardır zekâyla aralarında, bir dostluk-nefret bağlantısı: Düşünceliler için hem kışkırtıcı bir konudurlar, hem de onların en büyük düşmanıdırlar. Çünkü direncin son sığmaklarına da gizlice sızarak, aygıtın taleplerinden hâlâ muaf kalabilmiş saatleri kirletenler de onlardır. Gecikmiş bireycilikleri, bireyin son kalıntılarını da zehirlemektedir.

Theodor W. Adorno | Minima Moralia | Çeviri: Ahmet Doğukan & Orhan Koçak | Metis Yayınları | 280 s.

Cumartesi, Mart 26, 2016

Cemil Meriç | Yarı Yolda Kalmak

Pera / Beyoğlu - İstanbul 19 yy. Sonları
Bu şeb de cuşiş-i yâdınla ağladım durdum.. Korporasyonların çelik korsasını parçalayıp atan Avrupa burjuvazisi, toprağın bağrından fışkıran fabrikalar, bire bin veren teknik ve pazar ihtiyacı. Tanzimat’tan beri kendi irademizle Batı'ya yöneldiğimizi vehmedenler, gülünç bir gaflet içindedirler. Milleti millet yapan kalabalık, oyunun tamamen dışında. Bütün oyunların, hatta tarihin dışında. Ağaç gibi mâzisiz. Batı'yla Doğu arasında bir miras farkı var. Diyalog asırlardan beri devam ediyor. Biz anahtar deliğinden dinliyoruz konuşulanları. İçeriye buyur ettikleri zaman kekeliyoruz. Zira hafızamızda konuşulanlardan kırık dökük parçalar var. Şerit sık sık kopmuş. Yurdunda okuyucun yok. Amenna. Ama yurdun bu bir avuç toprak parçası mı? Genişletsene yolunu. Kitap ve düşünce seni vatanında garipleştirdi. Koptun. Ama yeni bir güneşe peyk olamadın. Olamazsın da. Trajedi burada. Yarı yolda kalmak. Hepimiz yarı yoldayız. Ama ben bir kâbus içindeyim. Yürüyemiyorum.

Cemil Meriç | Jurnal -1 | İletişim Yayınları | 399 s.

Cuma, Mart 25, 2016

Søren Kierkegaard | Ağustos Tatili

Henryk Siemiradzki | Nero's Torches (Leading Light of Christianity) | 1876
Herhangi bir gerçek başarıdan önce gelen onaylama için açlık duyan modernitenin kibrini ne ile kıyaslayacağız? Çağımız, onaylanma önceden alınsa bile, önceden yapma çağıdır. Hiç kimse kesin bir şey yapmakla tatmin olmuyor, herkes yeni bir kıta keşfetmenin yanılsamasıyla pohpohlanmak istiyor. Tıpkı eylülün birinden itibaren sınavlarına büyük bir hevesle çalışmaya karar veren ve bu kararını güçlendirmek için ağustos boyunca tatil yapmaya karar veren genç bir adam gibi, bu yüzden şimdiki kuşak -kesinlikle anlaması ne kadar daha zor olsa da- öyle görünüyor ki gelecek kuşağın çalışmaya daha ciddi oturması konusunda ciddi bir karar vermiş, gelecek kuşağı rahatsız etmemek ya da geciktirmemek için şimdiki kuşak ziyafetlere katılıyor. Sadece tek bir fark var: genç adam kendisini gençliğin uçarılığında anlıyor, ama bizim kuşağımız ciddi - ziyafetlerde bile.

Søren Kierkegaard | Meseller | Çeviri: Osman Çakmakçı | Pinhan Yayıncılık | 144 s.

Perşembe, Mart 24, 2016

Novalis | Geceye Övgüler | 3

Nicholas Roerich | Star of the Hero | 1936
Bir zamanlar, acı gözyaşları dökmüştüm; umutlarım acılarda eriyerek yitip gittiğinde, ve karanlık, daracık bir hücrede yaşamımı saklayan çorak tepede dururken - daha önce hiçbir yalnızın olmadığı kadar yalnız; anlatılması olanaksız bir korkunun önünde sürüklenerek - güçsüz, sadece düşüncenin sefaleti. - O sırada, ne geriye ne de ileriye gidebilirken, yardım bulmak için etrafa bakındığımda, ve kaçıp giden, sönmüş yaşama sonsuz bir özlemle tutunmuşken: - işte tam o sırada, bir şafak rüzgârıdır esti eski mutluluğumun doruklarından - ve bir anda koptu doğumla olan bağ - ışığın zincirleri. Yeryüzünün görkemi ve onunla birlikte bütün kederim de kaçıp gitti -, onunla hüzün yeni ve açıklanabilmesi olanaksız bir dünyaya aktı - ve sen, ey gecenin coşkusu, cennetin mahmurluğu, her yanımı kapladın - zemin, hafiften yükseldi; üzerinde özgürlüğüne kavuşmuş, yeni doğan ruhum dalgalandı. Bir toz bulutuna dönüştü tepe - bulutun içinden sevgilinin bulanık yüz çizgilerini gördüm. Gözlerinde sonsuzluk dinleniyordu - ellerini tuttum, ve gözyaşları parlak, kopmaz bir bağa dönüştü. Binyıllar, fırtınalar gibi uzaklara kaydı. Onun boynuna sarılıp yeni yaşam için haz dolu gözyaşları döktüm. - Bu, tek ve biricik rüyaydı - ve ancak o zamandan beridir ki, gecenin göğüne ve onun ışığına, sevgiliye olan o sonsuz ve sarsılmaz inancı hissedebiliyorum.

Novalis | Geceye Övgüler | Çeviri: Ahmet Cemal | Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları | 103 s.

Çarşamba, Mart 23, 2016

Albert Caraco | Gençliğimiz Kendini Mahkûm Edilmiş Hissediyor

Spencer Grant | Kent State University Shootings | 1970
Gençliğimiz kendini mahkûm edilmiş hissediyor, bu nedenle üniversiteler kaynıyor, gençlik haklı, biz haksızız, ona yeni bir savaş hazırlıyoruz. Düzen ve savaş birbirine bağlı, ahlakımız bunun gayet iyi farkında, büyük ahlakçıların öğretisine bakmak yeter: Tek kesinlik bu, müebbet barış durumunu hayal bile edemiyoruz, düzen buna katlanamaz. Gençliğimiz düzen ile savaşın uyuştuğu bu ilişkiyi kavradı, bizim değerlerimiz ile kendi bahtsızlıkları arasındaki bağlantıyı anladı, bu artık karşı konulmaz bir keşif. Ama asıl paradoks, gençliğimizin haklıyken haksız olması, çünkü tekbiçimliliğin tehdidi altındaki bu evrende halklar birbirlerinin çağdaşı değil; gençliğin kendini feda etmeye hazır olduğu yeterince ulus var hâlâ. Gençlerimiz bu dünyada barış ilan etmenin dünyanın sizi dinlemesine yeteceğini mi sanıyorlar? Biz Cehennemdeyiz ve lanetli olmaktan, sürekli acı çekmekten başka tercihimiz yok, bir de bu azaptan sorumlu şeytanlar var.

Albert Caraco | Kaos'un Kutsal Kitabı | Çeviri: Işık Ergüden | Versus Kitap | 120 s.

Pazar, Mart 20, 2016

Eduardo Galeano | Şehrazat

Ferdinand Keller | Scheherazade and Shahryār | 1880
Sultan, kendisine ihanet eden birinden intikam almak için hepsinin kellesini uçuruyordu. Şafak vaktinde evleniyor, gün batımındaysa dul kalıyordu. Kadınlar birbiri ardında önce bekaretlerini sonra da kellelerini kaybediyorlardı. İlk gece sonunda hayatta kalmayı bir tek Şehrazat başardı ve daha sonra her yeni gün için yeni bir hikâye anlatarak yaşamaya devam etti. Birilerinden dinlediği, okuduğu ya da uydurduğu bu hikâyeler kellesini kurtarmasını sağlıyordu. Onları ay ışığından başka bir ışık almayan yatak odasının loşluğunda alçak sesle anlatıyordu. Anlatmaktan keyif alıyor ve keyif veriyor ama çok dikkatli hareket ediyordu. Bazen, hikâyenin tam ortasında, Sultan'ın boynunu incelediğini hissediyordu. Eğer Sultan sıkılırsa, onun için her şey bitecekti. Ölüm korkusundan anlatı üstatlığı doğdu.

Eduardo Galeano | Kadınlar | Çeviri: Süleyman Doğru | Sel Yayıncılık | 197 s.

Cumartesi, Mart 19, 2016

Ernst Bloch | Gereğinden Az

Robert Demachy | Autumn | 1899
İnsan kendiyle yalnızdır. Başkalarıyla birlikteyken çoğu kişi kendiyle de değildir. Her ikisinden de sıyrılıp, çıkmak gerekir.

Ernst Bloch | İzler | Çeviri: Suzan Geridönmez | İletişim Yayınları | 272 s.