Sayfalar

_____________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________

Salı, Şubat 04, 2014

Emil Michel Cioran | Uygarlık ve Havaîlik

Jacques-Louis David | The English Government
Küstah ve leziz zihinler eserlerin ve şaheserlerin dokularına ince horgörü ve hercai alaylardan saçaklar eklemeselerdi, onların aşınmış kütlesine ve derinliğine nasıl dayanabilirdik? İncelikleriyle toplumun hem doruklarına hem de kıyısına yerleşen o sevimli varlıklar olmasa, ataletle görgünün zeki ve beyhude zaaflara gereksiz yere kattığı yasalara, âdetlere, kalpten kopan pasajlara nasıl tahammül ederdik?

Ciddiyeti kötüye kullanmamış, değerlerle oynamış, bu değerleri meydana getirmekten ve yok etmekten büyük bir zevk almış uygarlıklara minnettar olmak gerekir. Yunan ve Fransız uygarlıkları dışında, şakacı bir zihin açıklığıyla şeylerdeki zarif hiçliğin gösterisini sunan bir uygarlık biliyor muyuz? Alkibiades’in dönemi ile on sekizinci yüzyıl Fransası iki teselli kaynağıdır. Halbuki diğer uygarlıklar, hayata bir yararsızlık lezzeti veren o neşeli icraatın tadını ancak son aşamalarında, bütün bir inanç ve gelenek sisteminin çöküşünde alabilmişlerdir – bu iki yüzyıl ise, her şeye karşı kaygısız olan ve her şeyi kabul eden can sıkıntısını en olgun çağlarında, güçlerine ve geleceğe tam anlamıyla mâlikken yaşamışlardır. Bir yandan hayata lânet okurken yine de hayattaki burukluğun hoşluklarını tadan, yaşlı, kör ve ileri görüşlü Madam du Deffand’dan iyi bir simge var mıdır?

Hiç kimse havaîliğe hemen ulaşamaz. O bir ayrıcalık ve bir sanattır; her tür kesinliğin imkânsız olduğunun farkına varan ve kesinliklerden tiksinen kimselerdeki yüzeysellik arayışıdır; doğal bir şekilde dipsiz oldukları için hiçbir yere götüremeyecek uçurumlardan uzağa kaçıştır.

Bununla birlikte, geriye görünümler kalır: Neden bunları bir üslûp düzeyine yükseltmeyelim? Bütün akıllı devirlerin tanımı buradadır. İfadeyi taşıyan ruhtan ziyade, ifadenin kendisine; sezgiden ziyade teveccühe itibar edilen noktaya varılır; heyecan bile nazik bir hale gelir. Hiçbir zarafet önyargısı taşımayan, kendi kendine teslim edilmiş olan varlık bir canavardır; kendi içinde, sadece elikulağında terörün ve inkârın kol gezdiği karanlık bölgeler bulur. Ölmekte olduğunu bütün canlılığıyla bilmek ve bunu gizleyememek bir barbarlık eylemidir. Her samimi felsefe, sırlarımızı eleyen ve istenen etkilere dönüştürme işlevi gören uygarlığın unvanlarını inkâr eder. Böylece havaîlik, olduğumuz gibi olma derdine karşı en etkili panzehir haline gelir: Onun aracılığıyla dünyayı kötüye kullanırız ve derinliklerimizde yatan yakışıksızlığı gözlerden saklarız. Onun hünerleri olmasa, bir ruh sahibi olmaktan ötürü nasıl yüzümüz kızarmazdı? Aşırı hassas yalnızlıklarımız, ötekiler için ne cehennemdir! Ama hep onlar için, bazen de kendimiz için icat ederiz görünümlerimizi…

Emil Michel Cioran | Çürümenin Kitabı | Çeviri: Haldun Bayrı | Metis Yayınları | 166 s.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder